25 Eylül 2007 Salı

Babamın Ardından

Babamın Ardından
Resmine bakıyordum şimdi; gecenin bu geç vaktinde… Ölüm haberini aldığım anı ve sonrasını anımsadım birden. Eve gelişimi ve odaya girişimi… Yol boyunca neler olduğunu kavramaya anlamaya çalışmıştım, ama sanki bir senaryo gibi gelmişti her şey bana; yazılmış ve oynamaya, yaşamaya mecbur olduğumuz bir senaryo; sen seninkini yaşamıştın, ben benimkini oynuyordum. Üzüntülüydüm, çünkü acı çekmiş ve zor günler geçirmiş ve ardından çok da fazla olmayan bir yaşta geçip gitmiştin dünyadan. Küçük kardeşimin telefonda sesi “babam gitti” diyordu. Ben beklediğim bu haberi sakinlikle karşılıyordum. Rolümü oynamam gerektiğini biliyordum. Dünyanın düzeniydi bu, seninki sürpriz bir son değildi; herkesinki gibi ve beklentilere yakın.
Yine de odaya girdiğimde karşılaştığım manzara beni ürküttü, duraklattı. Yatağın boştu, çarşafları bile toplanmıştı. Oda dağınık değildi, ama yerde çapraz bir şekilde uzanmış bir beden ve üzerinde beyaz bir örtü. Örtünün üzerinde bir bıçak. Bu Beyaz örtünün altındaki sen miydin gerçekten, yoksa bu sahnenin dekoru mu? Ölüm soğuktur derlerdi de anlamazdım. Bu sahne ile anladım. Yüzünü açtığımda çökmüş avurtların, açık ve maviliği bulanmış bulanmış gözlerin karşıladı beni. Son günlerinde tepki vermesen de gözlerinle izlerdin beni, bu kez o da olmadı. Sonra bedenine dokundum, buz gibi değildi ama soğumuştu. Anlamaya başladım ki o sen değildin, sen bir saat kadar önce giden bir şeydin, candın o bedendeki, akan kandın. Ölümün sessizliği ve soğukluğunu hayatımda ilk kez orada o an anladım. O gece kaç kez gidip gelip yüzüne baktım ya da vücudunun sıcaklığının düşüşünü izledim bilmiyorum. Bildiğim tek şey, daha önce ne yüzüne bu kadar uzun bakmıştım ne de sana bu kadar uzun dokunmuştum. Bütün geçmişin birikimi ve isteği miydi acaba, bilmiyorum.
Zorluklarla geçen ve belirsizliklerin peş peşe geldiği, plansız, beklentisiz ve belki de biraz umursamaz bir hayat yaşadın. Şimdi bilebildiğim kadarı ile yaşamını düşünüyorum da zor geçmiş, acılar çekilmiş, güçlükler yaşanmış olduğunu bir kez daha anlıyorum.
Ölümüne pek ağlamadım, ama daha çok yaşayamadıklarına ağladım, üzüldüm. Belki de yaşamının en rahat dönemi olan son birkaç yılın kötü bir hastalıkla geçmesiydi ve bilerek doyasıya algılayarak ve anlayarak yaşayabilseydin son yıllarını, bu kadar üzülmezdim; ölümünün üzerinden üç ay geçtikten sonra yazmazdım bunları.
Varsa eğer öteki dünya, huzurlu ve mutlu ol orada….
İzzet Metcan 17 Aralık 2006 Saat: 02:25

Hiç yorum yok: