12 Eylül 2011 Pazartesi

GÖNÜLLÜ MAHKUMİYET


GÖNÜLLÜ MAHKÛMİYET
Nasıl bir duygudur bu, anlamak zor,
Zor olduğu kadar da basit,
Karmaşık demeye dilim varmıyor,
Ama karmaşık demek durumundayım,
Yoksa anlatmak zorunda kalırım.
Anlatmak mı istemiyorum,
Belki evet.
Belki de anlaşılmaz olmanın gizemi hoşuma gidiyor.
Ya da gizli kalması bana özel olanın,
Düşüncelere dönüşmemesi,
Anlatamadıklarımın, ya da anlatmak istemediklerimin,
Sadece düşünmelerimde kalmaları,
Beynimin içinde hapsolmaları,
Kimselerin erişememesi, benimle birlikte
Yok olup gitmeleri.
Belki bunun bilincinde olmak bile tek başına
Haz veriyordur bana.
Kendi içinde kendini hapsettiğin bir tür tutsaklık bu aslında.
Mahkum da sensin, gardiyan da,
Hakim de sensin, savcı da,
Hapishane de sensin, üzerindeki uçsuz bucaksız gökyüzü de.
Bu nasıl bir çelişkidir ki uçup gitmek elindeyken, mahkûmiyeti seçiyorsun.
2008

ANLAM ARAYIŞI

Kitap Tanıtımı

ANLAM ARAYIŞI
En son ne zaman bir “anlam” aradınız, yapıp ettiklerinizde? Ya da çevrenizde olup bitenlerde? Ya da, sözgelimi, hayatınızda; nereye doğru gidiyorsunuz, doğru yolda mısınız, aradığınız, beklediğiniz bu muydu? Bugün okuduğunuz gazetenin sayfalarındaki kaç haberi “anlamlandırabildiniz”? Hangi siyasetçinin söylemlerinde “anlam” bulabildiniz? En çok “değer” verdikleriniz en çok “anlam” yükledikleriniz mi? Öyle olabileceğini düşündünüz mü hiç…
Belki de günlük yaşam içinde olan bitenlere, söylenenlere, yapılanlara bu gözle hiç bakmadığımızı düşünebiliriz. Ama öyle mi gerçekten? Yoksa yaşamın kendisi, yani söylemlerimiz ve yapıp ettiklerimiz farkında olmadan bir anlamlandırma sürecinden geçirilmiş verilere dayalı olarak mı oluşuyor? “Öyle” değil de “böyle” davranmamızın nedeni, somut verili ve rasyonel olanlara dayalı mekanik kararlara göre öyle olmasının gerekliliği midir, yoksa bulduğumuz “anlam”ın birey olarak, her birimizin kavram ve değer çerçevemizde öyle hareket etmemizi gerektiren bir yere oturması mıdır?
Kim bilir belki bu kadar temel sorularla düşünmediniz şimdiye dek; ama birer yetişkin olarak mutlaka, hayatın anlamını ya da sahip olduklarınızın anlamını düşünmüşsünüzdür. Bulduğunuz yanıtlarla da oradan oraya savrulmuşsunuzdur kimi zaman.
Oysa temel soru olarak “anlamın anlamı”nı düşünmemişsinizdir hiç. Bu nedenle belki de boşlukta kalmış ya da boşlukta kalmamak için hep “başkalarının anlamları”na tutunmaya çalışmışsınızdır.
Çoğumuz için çok zordur “anlamın anlam”ını düşünerek, yaşamımızdaki değerlere ilişkin temelleri sorgulayabilmek. Çünkü anlam arama çabalarımız sürerken yaşam akıp gitmektedir ve bizler süregelen gündelik yaşam içinde, ürettiğimiz ve sahip olduğumuz anlamların farkında olarak ya da olmayarak eylemlerde bulunmak zorundayızdır.
Konumuz anlam; karşımıza soru olarak çıkıncaya kadar son derece basit ve farkında olmadan kullandığımız bir sözcük. Oysa “Anlam Nedir?” sorusunu sorduğumuzda farkına varmadan kullandığımız sözcüğün güçlükleri ile yüz yüze kalırız.
Nedir anlam? “Anlamın anlamı” nedir? Böylesine bir temel soruyu yanıtlama çabasına girişmeden, daha da önemlisi kendimize bu soruyu sorma farkındalığında bulunmadan, günlük yaşamda her şeyi, ama her şeyi bir şekilde anlamlandırıyoruz.
“Anlam Kavramı Üzerine Yeni Denemeler”
Legal Yayınlarından çıkan Anlam Kavramı Üzerine Yeni Denemeler adlı kitap 19-21 Aralık 2008 tarihleri arasında ODTÜ Felsefe Bölümü tarafından düzenlenen “Anlam Kongresi” bildirilerini içeriyor.
Kongreye adını veren ODTÜ Felsefe Bölümü’nün kurucu başkanı olan Prof. Dr. Teo Grünberg’in 1963 yılında yazdığı “Anlam Kavramı Üzerine Bir Deneme” başlıklı doktora tezidir.
Üç gün süren kongrede sunulan bildirilerden kırk üçü, ana temalarına göre sekiz ana bölüme ayrılmış olarak bu kitapta yer alıyor.
Kongreye adını veren Anlam Kavramı Üzerine Bir Deneme adındaki doktora tezinde Prof. Dr. Teo Grünberg düşüncelerini benimsediği analitik felsefe geleneği içerisinde “anlam” kavramını sorguluyor. Yapı Kredi Yayınları tarafından da yayımlanmış olan Grünberg’in tezi gerek dili gerekse konularına yaklaşım biçimi ve titiz sorgulama yöntemi ile aradan geçen yarım yüzyıla rağmen halen güncel ve ülkemiz felsefe tarihinde önemli bir eser durumundadır.

ANALİTİK FELSEFE VE ANLAM
Kitapta yer alan ilk bildiri de yine Grünberg’in “Anlam Kavramı ve Metafizik Önermeler” adındaki bildirisidir. Yazara göre felsefenin amacı güvenilir bilgi sağlamaktır. Bunun için biricik metot bilgi sistemlerinin ilkel-terimlerinin anlamlarının aydınlatılmasıdır. Grünberg,
“Buna göre her felsefe problemi bir anlam aydınlatması olacağından “anlam”ın aydınlatılması sistematik bir felsefenin ilk ele alacağı problem olmalıdır. Yazımızın amacı bu konuda bir çözüm denemesine girişmektir.” der.
“İlkel terimlerin anlamını aydınlatmak ve ilkel önermeleri temellendirmek için bilgi sisteminin dilinde ifade edilmemiş önermelere, örtük metafizik öndayanaklara, kısaca “metafizik öndayanaklar”a gereksinim vardır. Bu öndayanaklar ilkel terimlere bilgi sisteminin sağlamadığı anlamlar kazandırır.”
Bu temel tartışma konusunun, günlük yaşamımızdaki etik, hukuk, bilim ve siyaset konularındaki anlamlandırmaları nasıl biçimlendirdiğini, bu kavramsal çerçevelerin ilkel önermelerini nasıl belirlediğini daha sonraki bölümlerde yer alan diğer bildirilerde görebilmemiz mümkün.
Grünberg’in bildirisi ile başlayan “Analitik Felsefede Anlam Kavramı” bölümünün ardından, “Felsefe Tarihinde Anlam”, “Dil ve Anlam”, “Hermeneutik, Kültür ve Anlam”, “Etik ve Siyaset Bağlamında Anlam”, “Hukuk, Yorum ve Anlam”, “Bilim Felsefesi ve Anlam”, “Anlam, Sanat ve Edebiyat” adlı bölümler altında diğer bildiriler sıralanmaktadır.

DEĞER VE ANLAM
“Etik ve Siyaset Bağlamında Anlam” bölüm başlığı altındaki bildirisinde Prof. Dr. Harun Tepe, içinde bunduğumuz çağı “Anlam Çağı” olarak adlandıran Nermi Uygur’dan alıntı yapar:
“Düşünen birçok çevrelerin onyıllardan beri başkavramı anlam. Bitki, hayvan, toplum, davranış – hangi varlık bölgesini deşerlerse deşsinler bilim adamları artık anlamlarla uğraşıyorlar. Filozofların da, bazen pek belirmese de, dönüp dolaşıp aydınlatmayı denediği temel soru ‘anlamın anlamı nedir?’ sorusudur.”
Felsefe dille yapılır ve dile yansıyanlarla iş görür. Ancak bu tüm felsefe yapma etkinliğinin dil felsefesine indirgenmesi anlamına gelmez. Geçmişte analitik felsefenin bir yöntemi olarak kullanılan bu doğrultu, geçmişteki keskinliğini yitirmiş olsa da halen egemenliğini sürdürmektedir.
Tepe, Kant’taki duyarlığın ve anlama yetisinin saf unsurlarının yerini analitik yaklaşımda “dilin mantığı” nın aldığını ileri sürer. Bu çerçevede de Kant ile Tractatus’taki Wittgenstein’ın düşünceleri arasındaki bilinen paralelliğe vurgu yapar.
“Nasıl algılamak için algılayan bir yetiye, yargı vermek için yargı vermemizi –düşünmemizi- sağlayan bir yetiye gereksinimimiz varsa, algıladıklarımızı ve yargılarımızı ortaya koymak için de sözcüklere, dilbilgisi kurallarına, bağlaçlara, tümcelere gereksinim vardır. Sözcükler ve sözcükler arası bağlantıları kurmaya ilişkin dil bilgisi kuralları olmadan konuşamayız, bir şey söyleyemeyiz. Bir anlamda bunlar dile getirebilmenin olanağının koşullarıdır.”
Tepe’ye göre anlam sorunu bir dil sorunu olmakla birlikte sadece dil içinde kalan bir sorun değildir. Anlam, sözcük ile sözcüğün gösterdiği ile dil dışı olan şey arasında oluşur. Bu durum hem teoride hem de etik ve siyaset felsefesi gibi pratik alanlardaki anlam tartışmalarında geçerlidir.
Bu doğrultuda etikte anlam ve değer sorunu ele alınır. Her eylem bir şekilde değer ile ilgilidir. “Eylemek değerlendirme yapmaktır, değerlendirmek ise farklı eylem seçenekleri arasında birisini seçmektir… her eylemde bulunan kendisinin ya da karşısındakilerin değerini koruyacak biçimde eylemde bulunabileceği gibi, onların insan olarak değerine zarar verecek biçimde de eylemde bulunabilir. Bunun için her eylem değerle, insanın değeriyle ilgilidir.” Öyleyse değer nedir? Bir şeyi değerli kılan ve seçmemize neden olan nedir? Değer ile anlam arasındaki ilişki nedir? Bunlar eş anlamlı sözcükler midir?
Hiçbir şey biri ona anlam yüklemedikçe değerli değildir. Bir başka deyişle şeylerin kendi başlarına değerleri yoktur; değeri ona yükleyen, ona anlam yükleyendir. Dolayısıyla “anlamın anlamı” ve “anlamlandırma etkinlikleri” son derece önemli etkinliklerdir. Aksi halde, çağımızın popüler yaklaşımlarındaki gibi benmerkezci bir değerlendirme ve bir değerler çokluğu içinde yolumuzu kaybedebiliriz.
Tepe’ye göre bundan kaçınmak için değerlendirilen şeyler tek tek “ben” lere göre değil de tür olarak insana göre bir bakış açısıyla, insanların dünyasına sağladıkları açısından değerlendirilerek anlamlı görüldüklerinde anlam ve değer aynı şey olurlar.