Arkadaşlık karşılıklılık içerir; karşılıklı birbirinin arkasını kollamaktan gelir. Arkamı kollamak için duvara yaslanırım, Duvar benim “arka – taş”’ım olur. Ama olaki ilerlemek hareket etmek istersem arkamda duvarla değil onun yerine geçecek birine ihtiyaç vardır; bu da “arka-daş”ım olur.
Ne varki arka-daş’lıkta iki taraflılık vardır; Türkçemizde buna işteşlik denir; aradaki “ş” sesi ile ifade edilir; “konuşmak”taki ya da “sevişmek”’teki “ş” sesi gibi. Yani birdiğeri olmadan, birdiğeri yapması gerekeni yapmadan, bu işteklik eksik kalır, güdük kalır, an gelir “ş” aradan düşer, herkes kendi yalnızlığı ile kalır…
Zordur “ş” nin düşmesi, düşürmemek için taşırsın, taşırken uyarırsın, uyarırken alternatif gösterirsin, ama diğerinin egosu kişiliğinden büyükse, yeteneksizliklerinin farkında olup da alçakgönüllü davranmamakta ısrarlıysa, bildiğinden şaşmaz ve üstelik tembelse; hele bir de böyle olmayanların çalışma ve çabalarını görüp de utanmazcasına saygısız davranırsa… herşeyin bir sonu vardır; bazen iki gün sürer bazen 13 yıl…
Kimseyi sırtınızda taşımayın; zaman geçtikçe ağırlaşıyor; “dur bi in de dinlenelim konuşalım başka birşeyler yapalım” derseniz, yandınız; 40 yıl taşı bir gün indir; sizden kötüsü olmaz. Kişi ekmeğini yediği tasa kendisi pislerse, tasında ne bulursa onu yer.
Burada bulacaklarınız 1987 yılından bugüne yazdıklarımdan derlendi... Daha belki yüzlercesi de buraya girmek üzere sırada. Umarım az bile olsa kendinizden bir parça birşeyler bulabilir ve kendi yaşamlarınızı da sorgulayabilirsiniz. Amacım, yaşamları sorgulamak, ama değerleri yıkıp bırakmak değil. Onları yeniden kurabilecek, yeniden yorumlayabilecek yetkinliğe, huzura, isteğe, güce ve akla sahip olabilecek olgunluğa gelmek. Herkesin yaşamının bir amacı olmalı; herkes bunu kendi bulmalı.