Güncel tartışmaları ulus olarak hep birlikte izliyoruz. Yaklaşan bir referandum var ve bu konuda halkın oyunu yönlendirmek üzere bir dolu "bilgi" bombardımanı sürüp gidiyor.
Öyle ki, bu "bilgi" bombardımanında kimin ne söylediği karıştığı gibi bireylerin ve kurumlarının tarihselliği de sorgulanır oldu. Söylenenler ile tarihsel "gerçekler" birbiri ile uyuşmamaya başladığında ise, her kim ne söylerse söylesin, söylenenler temelsiz kalıyor.
Yaşananlar bundan 2.500 yıl öncesine geri götürüyor bizleri; MÖ.6 YY’ da Sofistler ile Sokrates'in mücadelesine...
Bir tarafta, kendi "doğru"larını, anlamaktan, akıl süzgecinden geçirmekten ve doğrulayabilmekten uzak olarak halkı ikna ederek kabul ettirme ("Evet" ya da "Hayır" dedirtme)çabasındaki sofistler ile diğer taraftan ikna etmenin ötesinde, ortada varolan durumu (anayasa maddelerindeki değişiklikleri niteliği ve bundan sonraki süreçteki kalıcı etkileri) bir bilgi olarak ortaya koymaya ve anlaşılır kılmaya, dahası doğru yöntemlerle işlendiğinde herkesin anlayabileceğine, kavrayabileceğine inanan Sokrates var.
İlkinde, belli bir kavrayıştan, temelden yoksun, tam anlaşılmamış, hatta belki de hiç anlaşılmamış olan "bilgi"lerimiz var. Öyle ki, anlatan zaten anlamamızı istemiyor. Tersine, kavramaksızın, kendisinin "doğru" olarak bildiğine bizi ikna etmeye çalışıyor. Amaç, zayıf ve temelsiz bir şekilde kurulmuş olan fikirlere sahip olmamız ve bu doğrultuda isteneni yapmamız. Bu tür bir bilgiye "Doxa" diyoruz. Kelime Yunanca kökenli olup, "ortak inanç" ya da "popüler fikir" anlamlarına geliyor. Dikkatli bakacak ve bilinçli gözlemleyecek olursak etrafımızdaki reklamlardan, müzik ve sinema endüstrisine, spor müsabakalarından açık oturumlara kadar her türlü eylem biçiminde bu tür "popüler fikir"ler bir "ortak inanç" yaratmak üzere bizlere veriliyor.
İkinci tür bilme biçiminde ise, gündemdeki konunun, olayın, nesnenin tam bir bilgisine ulaşma çabası var. Bu ise ancak olan biteni ardında yatanlar ile birlikte kavramak ile olur. Bu tür bilgiye ise "Episteme" diyoruz. Tıpkı "Doxa" gibi "Episteme" de Yunanca bir kelimedir. Bu tür bilgi, bilinmesi gerekenin kendisinin, doğrunun, hakikatin kendisinin amaç olduğu, konun en açık hale getirilmeye çalışıldığı bir bilgi türüdür. Bu tür bilgi ve bilme biçiminde amaç, konunun mümkün olan en açık şekilde en iyi bir biçimde sunulması, katılan ve dinleyenlerin hepsinin konuyu kavramalarının sağlanmasıdır. Doğal olarak da bu bilgi türü, birbirini dinleyen, anlayan, eşit düzeyde olan ve eşit katılım sağlayan bireylerin birlikteliğini gerektirir.
Bugüne dönecek olursak; 12 Eylül tarihindeki halkoylamasında hiçbir liderin amacının halka “Episteme” niteliğinde bir bilgi vermek olmadığı, tam tersine “Doxa” niteliğinde bilgi ile yetindikleri görülüyor. Bunun ardındaki gerçek, belki son derece pragmatist olarak “iktidar” gücüne yöneliktir. Ancak uzun vadede bakıldığında ülkenin bundan kazançlı çıkması mümkün görünmemektedir.
Gerçekleri (Episteme) halka anlatma yolunda yılmadan çalışacak bireylere ve sivil toplum kuruluşlarına gittikçe artan bir şekilde ihtiyacımız var.
Bundan 2.500 yıl önce Sokrates gerçekleri anlatmaya çabaladığı ve Sofistlerin “Doxa”’larına karşı çıktığı için ölüme mahkûm edildi. Bugün, 2.500 yıl sonra değişen tek şey, gerek birey olarak gerek kurum olarak daha fazla sayıda Sokrates’e ihtiyacımız olduğudur…
Burada bulacaklarınız 1987 yılından bugüne yazdıklarımdan derlendi... Daha belki yüzlercesi de buraya girmek üzere sırada. Umarım az bile olsa kendinizden bir parça birşeyler bulabilir ve kendi yaşamlarınızı da sorgulayabilirsiniz. Amacım, yaşamları sorgulamak, ama değerleri yıkıp bırakmak değil. Onları yeniden kurabilecek, yeniden yorumlayabilecek yetkinliğe, huzura, isteğe, güce ve akla sahip olabilecek olgunluğa gelmek. Herkesin yaşamının bir amacı olmalı; herkes bunu kendi bulmalı.